mehmet-dogu
  Devrimci
 
?     

 

 

ÖLÜMSÜZLERİMİZE  

TÜRKİYE HALKLARINA SOSYALİST DEVRİMİN YOLUNU GÖSTEREN ; 

KIZILDERE 'DE DİRENEN VE ŞEHİT DÜŞEN

 DEVRİMCİLERi SAYGIYLA ANIYORUZ.

'Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. Kurtuluş Bayrağı bu yolu tırmanan gerillaların birbirlerine iletmesi ile oligarşinin burcuna dikilecektir. Her engelde düşen gerillaların gövdesi bir devrim fırtınası yaratır. Her düşen gerillanın kanı devrim yolunu kızıllaştırır, aydınlatır. Düşenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkın kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaşarlar. Düşenler devrim için, devrim yolunda vuruşarak düştüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler. Onlar kurtuluşa kadar savaş şiarını, devrim yoluna kanları ile yazdılar. Yolumuz bu yolda düşenlerin yoludur. KURTULUŞA KADAR SAVAŞ' (Mahir Çayan )

Sivas'ın doruklarına bakan küçük bir Anadolu kentidir Tokat. Ve Tokat'ın Niksar ilçesine bağlı bir köyü vardır: KIZILDERE.

Kızıldere Köylüleri 30 Mart sabahını her zamanki gibi şafak sökerken karşılarlar. O günün Anadolu halkının kaderini değiştirecek bir dönüm noktasına tanıklık edeceğini bilmeden işlerine koyulurlar.

Kızıldere Köyü 30 Mart 1972 tarihinde güneşin doğuşuyla birlikte düşman tarafından kuşatma altına alınır. Kuşatma muhtarın evinin çevresindedir. Ve saatler 14:00'ü gösterdiğinde düşman muhtarın evinde bulunanlara "Teslim ol" çağrıları yapar.

Düşmanın "teslim ol" çağrılarına kuşatılan üssün içinde bulunan Mahir Çayan ve yoldaşlarından cevap gelir: "BİZ BURAYA DÖNMEYE DEĞİL, ÖLMEYE GELDİK." Ve çatışma başlar.

Kızıldere Köyü 30 Mart 1972 tarihinde destansı bir direnişe tanıklık eder. Ve o gün Kızıldere Köyü'nde düşman kuşatması altında doğan güneş, Mahir'lerin akan kanları üzerinde batar. Kızıldere o tarihten sonra artık Mahir'lerin direnişlerinin adıyla özdeşleşir. Kızıldere direnişi o güne kadar yaşanan direnişlerden farklıdır. Kızıldere Direnişi bir ilktir. Anadolu halkının yazgısını değiştiren bir ilk.

Mahir'lerin direnişi, Anadolu'da yaşanan ilk direniş değildi elbette. Anadolu halklarının tarihi 30 Mart 1972 tarihine kadar sayısız isyanlara ve başkaldırılara tanıklık etti.

Bereketliydi Anadolu toprakları.

Onurluydu Anadolu halkları.

Boynu bükük yaşamayı, ezilmeyi her halk gibi Anadolu halkı da hiçbir zaman sineye çekmedi. Bu topraklarda haklının haksıza; ezilenlerin ezenlere; zulüm görenlerin zalimlere karşı isyanları, başkaldırıları hep varoldu. Anadolu halkı nice bey, sultan, paşa, padişaha korkulu günler yaşattı.

Bu topraklar; "Toprakta, tohumda hakça" diyerek, isyan eden ve isyanlarıyla Selçuklu Devleti'nin sonunu getiren Baba İshak'ları, Baba İlyas'ları tanıdı.

Bu topraklar; "Ferman padişahın dağlar bizimdir", diyerek, zalime başkaldıran, dağları dost bilen, boyun eğmeyi değil, isyanı seçen Dadaloğlu'nu çıkardı bağrından.

Bu topraklar; İnancı için ölümü kucaklayan ve "Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" diyen Pir Sultan Abdal'lar yetiştirdi.

Ve bu topraklar; "Yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber", diyerek, Hakikat, için savaşan ve Osmanlı'ya ecel terleri döktüren Bedreddin'i, Börklüce Mustafa'yı, Torlak Kemal'i tanıdı. Bu topraklar Bedreddin'lerin kurduğu Ortaklar'a ev sahipliği yaptı.

İsyana duranlar, zalimin zulmüne boyun eğmeyip, başkaldıranlar kendilerinden sonra gelenlere belki daha güzel bir yaşam bırakacak başarıya ulaşamadılar. Ama ne yenilgilere "kaderimiz" deyip razı oldular, ne de inançlarını zalimlere teslim ettiler. İsyanlarının Anadolu halkına ışık tutacağına ve halk tarafından kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılacağına olan inançla bu toprağın bağrına gömüldüler.

İşte Mahir'ler, Anadolu halkının bağrından çıkardığı yiğitlerin soyundan geliyorlardı. Onlar bu toprağın insanıydılar. Kökleri bu toprağın derinliklerindeydi. Ölen ama yenilmeyen Bedreddin'lerin soyundandılar. Ve onlar Anadolu tarihinden aldıkları güçle bu ülkede bir ilki yarattılar.

Mahir'ler bu ülkede iktidarı hedefleyen bir örgüt kurarak, iktidara yürüyen, iktidar alternatifi bir savaşı ilk başlatanlar oldular.

İşte KIZILDERE'nin Anadolu halklarının tarihinde bir ilk olmasının nedeni budur.

KIZILDERE Anadolu ihtilalinin başlangıcıdır.

KIZILDERE Anadolu halkının kurtuluş mücadelesinde bir dönüm noktasıdır.

KIZILDERE "KURTULUŞA KADAR SAVAŞ" şiarıyla, Türkiye'de iktidar savaşının başladığının ilan edilmesidir.

________________________________________________________

AÇLIĞA İSYAN MEŞRUDUR!

“Gıda Sıkıntısı” Son 20 Yılın En Üst Seviyesinde

Gıda Fiyatları Arttı... Açların Sayısı 1 Milyarı Aştı

Bir kişi, kendi evinde çalışan birini, bir lokma ekmekten mahrum edip aç bıraksa; o çalışan kişi, herkesin gözleri önünde, bir deri bir kemik kalsa ve ölse; onu aç bırakan kişi için en azından ‘ahlaksız, katil, sadist, barbar’ denir. Ama bunu yapan emperyalist tekeller olunca, bu sıfatların hiçbiri kullanılmıyor.

Üstelik açlıktan öldürülen bir tek kişi değil, bir milyar kişi! Asya ve Pasifik bölgelerinde 642 milyon, Güney Afri ka’da 265 mil yon, Latin Amerika ve Karayipler’de 53 mil yon Doğu ve Kuzey Afrika’da 42 mil yon insan... emperyalistler ve işbirlikçileri tarafandan aç bırakılmıştır.

Yeryüzünde her 6 saniyede 1 çocuk, açlıktan ölüyor. Bu, HER GÜN açlıktan 14.400 çocuğun ölmesi demektir. Tekrar ediyoruz: Bu alçak dünyada, her şeyi ters yüz edilmiş namussuz dünyada, her gün 14.400 çocuk açlıktan ölüyor! Bundan daha büyük bir sadistlik, bundan daha büyük bir katliamcılık, daha büyük bir işkencecilik düşünülebilir mi?

Her şey bir yana; sadece bu; sadece günde 14.400 çocuğun açlıktan ölüyor oluşu, emperyalist tekellere karşı her türlü ayaklanmanın, her türlü savaşın ve eylemin meşruluğunu sağlamaya yeter. Onların raporlarındaki kriz bizim açlığımızdır Son iki hafta içinde gazetelerde açlık, açlar ve gıda sıkıntısı üzerine bir çok haber yayınlandı. “Yeni gıda krizi kapıda” “Açların sayısı 1 milyarı aştı” “Dünya Bankası’ndan uyarı!” “Kuraklık dünyayı etkileyecek” Dünya Bankası Başkanı Zoellick uyardı: “Artan gıda fiyatları 44 milyon insanı aşırı fakirleştirdi. Bu durum fakir Ortadoğu ve Asya ülkeleri için felaket olabilir.”

Robert Zoellick şöyle devam ediyor konuşmasına: “Küresel gıda fiyatları tehlikeli seviyelere tırmandı... Fiyat artışı halihazırda milyonlarca insanı yoksulluğa itiyor...”

Ayaklanmaları, isyanları, halk kurtuluş savaşlarını “Kim tahrik ediyor, kim azmettiriyor?” sorularının toplumsal cevapları bunlardır işte. Geçen yıl (2010), gıda fiyatları görülmemiş oranlarda arttı. Mısır % 63, buğday % 84, soya % 24, şeker % 55 pahalandı. Bu basit bir “zam” haberi değil. Bu, yeni yüz milyonların açlığa mahkum edilmesidir. 14 Şubat günkü gazetelerde şu haber yeralıyordu: “Üç yıl içinde ikinci kez küresel bir gıda krizi yaşıyoruz.”

Emperyalistlerin dilindeki gıda krizi, halklar için açlık anlamına geliyor. Sebep tektir! Sebepte karışıklık yoktur! Emperyalist tekeller, gıda ürünlerindeki pahalılığa birçok gerekçe gösteriyorlar: “Fiyat artışının başlıca sebebi 2007-2010 arasındaki yıllarda üretici ülkelerdeki kötü hava şartlarıdır.” 2010’da Rusya'daki kuraklık, 2009’da Arjantin'deki kuraklık, 2007-2008’de Avustralya'daki kuraklık, fiyatları etkilemiş. Emperyalistlere göre, gıda fiyatlarındaki artışın bir diğer nedeni de “küresel ısınma”! Bir başka neden ise, “nüfus artışı.” Tekellerin doymak bilmez kâr hırsı yok bu hesapta! İngiltere hükümeti, 35 ülkeden 400 bilim insanına bir rapor hazırlattırdı. 24 Ocak’ta açıklanan Gıda Üretiminin Geleceği Raporu’nda varılan sonuç şu: “Dünya gıda üretimindeki mevcut sistemin başarısızlığının temel sebebi dünya nüfusunun hızla artarken gıda üretiminin düşmesi...dir.” Bu kadar temelsiz, anti-bilimsel ve saçma bir açıklama getirmek için profesörlerden heyetler oluşturmaya gerek yoktur. Sorun yüzlerce bilim insanının incelemesi gereken bir karmaşıklıkta değildir zaten. Dünyadaki hava, su, toprak, insanlığı doyurmaya yeterlidir. Yeterli insan gücü vardır. Yeterli tohum gübre, ilaç vardır. Yetmeyen, bütün bunları bir araya getirmesi gereken iktidarlardır. Emperyalist iktidarlar bunu sağlayamaz. Sağlayamadıklarının kanıtı; dünya nüfusunun altıda birinin AÇLIĞA MAHKUM EDİLMİŞ olmasıdır.

Emperyalizm açlık sorununu çözemez! “Çözüm nedir?” diye sorup verdikleri cevaba bakın: “Önce CO2 emisyonu % 80 oranında azaltılmalıdır... 2040’da 9 milyara ulaşacak olan dünya nüfusunun sabitleştirilerek, nüfus artışının durdurulması, ormandan tarım arazisi kazanılmasına dur denmesi.. gerekmektedir.” Bunlar mı çözecek 1 milyar açın sorununu? Rapora göre artan nüfusu besleyebilmek için gıda üretiminin önümüzdeki 40 yılda ikiye katlanması gerekiyor. Peki nasıl olacak? Emperyalist tahakküm yok edilmeden bu mümkün mü? Sistemin, çözüm diye sunduğu her şey, çözümsüzlüklerini kanıtlıyor aslında. Bir başka çözüm BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) çağrısı. FAO, daha iki hafta önce yaptığı çağrıda; “Açlığı yok etmek için 44 milyar dolara ihtiyaç var” diyordu. Ancak emperyalist dünya, bu parayı karşılamayacaktır. İkincisi, karşılasa da, bu, açlık sorununun çözümü değildir. Nitekim, geçen yıl İtalya'nın L'Aquila kentinde gerçekleşen G-8 zirvesinde, emperyalistler açlığı yok etmek için 20 milyar dolar yardım sözü vermişlerdi. Bu tür sözler ilk kez de verilmemiştir. Fonlara birkaç milyar dolar aktardıkları da olmuştur. Ama bunlar çözümün uzağından bile geçmeyecek tarzda yöntemlerdir.

Emperyalizm açlığı çözemez. Çünkü açlığı yaratan emperyalist politikalardır. İnsanları, Asya’da, Afrika’da, Uzakdoğu’da işsiz bırakan onların politikalarıdır. Asgari ücretin yarısı bile olmayan ücretlerle çalışmaya mahkum eden en büyük emperyalist tekellerdir. Emperyalizmin açlık sorununu çözemediği, kendi kurumlarının rakamlarıyla sabittir. Geçen yılın Temmuz’unda Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü açıklamıştı. 2009’da “aç veya yetersiz beslenen insan” sayısı 2008'e göre 100 milyon daha arttı. Ve bu rakamla birlikte dünyada açların sayısı bir milyarı aştı... 2010’da bu rakama onmilyonlarca açın daha eklendiği de ortada. Açlar çoğalıyor! Onlar çözemeyecekleri için ayaklanmalar ve halk kurtuluş savaşları meşrudur! 225 kan emici asalak burjuvanın gelirinin tam 2,5 milyar yoksulun gelirinden fazla olduğu bir dünya, yıkılıp yeniden yapılması gereken bir dünyadır. Sosyalist sistemin yıkılmasından bu yanaki dünya, tarih boyunca tanık olunmuş en büyük adaletsizlikleri üreten bir dünyadır. Açlar çoğalıyor, yoksulluk yaygınlaşıyor, adaletsizlik büyüyor. Bu böyle devam edemez. New York Times da şöyle yazıyordu: “Yükselen fiyatlar, dünyadaki yoksullar üzerinde, acımasız etkiler yaratıyor. Bu gıda krizinin sonuçları, ekonominin çok ötesine geçiyor.” Bu kaçınılmazdır ve bunu öngörseler de önleyemeyeceklerdir. Açlığın son 20 yılın en üst noktalarına çıkması, açların sayısının 11 milyarı aşması, sorunun sadece birkaç ülke veya bir kıtayla sınırlı olmadığının ifadesidir.

 

 Problem ve çözümü

1996’da yeryüzündeki açların sayısı, 800 milyon olarak ifade ediliyordu. 2007 yılında bu rakamın 980 milyonu geçtiği açıklandı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, 2009’da buna 100 milyon kişinin daha eklendiğini açıkladı. Bunlar sıradan rakamlar değil. Bunlar basit bir matematik probleminin alt alta, yan yana yazılacak rakamları değil. Bunlar, insanlığın, dünya halklarının çözmekle karşı karşıya oldukları en büyük problemin rakamlarıdır. Bu problemin içinde halkların acıları, gözyaşları, yaş ortalaması 35’e bile ulaşamayan halkların yazgıları vardır. Bu problem çözülmek zorundadır. Bilimsel gerçekler ve pratik kanıtlar ortadadır: Bu problemin çözüm yolunu devrim açacak ve problemi Sosyalizm kökünden çözüp atacaktır.

 

Yüyüyüş Sayı: 258

_______________________________________________________________

 

 
     
 
 

 

 
 
  Bugün 19 ziyaretçi (33 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol